ÇOK GEÇ DİYE BİR ZAMAN YOKTUR
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Çok geç diye bir zaman yoktur! Eğitimin ilk günü, ilk derste hocamız, önce kendini tanıttı, sonra “Bu yıl, […]
Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Çok geç diye bir zaman yoktur! Eğitimin ilk günü, ilk derste hocamız, önce kendini tanıttı, sonra “Bu yıl, […]
Eğitimin ilk günü, ilk derste hocamız, önce kendini tanıttı, sonra
“Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz
var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi..
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu..
Döndüm..
Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu..
“Ben Rose” dedi.. “Benim adım Rose, yakışıklı.. 87 yaşındayım.
Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.” Güldüm.. “Tabii”
dedim.. “Hadi sarıl bana..”
Öyle sımsıkı sarıldı ki..
“Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka
yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
“Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım.
Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..”
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş
olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep
kantinde lafladık.. Öyle akıllı ve öyle
deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi
hissediyordum.
Sömestr boyunca Rose kampüsün gözdesi oldu.
Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi
seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını
yaşıyordu.. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu..
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik, Rose’u.. Konuşma yapması için..
Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok..
Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı.
Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. Konuşma
darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi..
“Ne kadar beceriksizim, değil mi?.. Özür dilerim.. Şimdi bu kartları
toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil.. Onun için en iyisi
ben size aklımda kalanları söyleyeyim, olur mu?..”
Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına
başladı:
“Yaşlandığımız için, eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz..
Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız.
Genç kalmanın mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı vardır..
Her gün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak..
Bir rüyanız olmalı mutlak.. Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz.
Etrafımızda dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi
yok..
Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır.. Eğer 19 yaşındaysanız
ve bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden bir yıl sırtüstü
yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz.. Ben 87 yaşındayım ve ben de
bir yıl hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda
olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da
bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak bir şeyler
yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.
Biz yaşlılar genelde yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü..
Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır.. Pişman olmaktan korktukları için
hiçbir şey yapmayanlardır..”
Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi içinde ara
vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi..
Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü. Cenaze
törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.
“Yapabileceğimiz her şeyi yapmak
için asla geç olmayacağını” hepimize hem de nasıl öğreten bu muhteşem
kadının anısına layık bir törendi bu..
Rose’un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders
olmalıydı:
“Çok geç diye bir zaman
yoktur!..”
Automated page speed optimizations for fast site performance